Yazıp yönettiğim Gazi Sofrası adlı oyunun ilk gösterimi 10 Kasım’da İBB Şile Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Oyunun sanat yönetmenliğini Mustafa Alabora yaptı. Bu benim için büyük bir anı ve aynı zamanda..
Yazıp yönettiğim Gazi Sofrası adlı oyunun ilk gösterimi 10 Kasım’da İBB Şile Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Oyunun sanat yönetmenliğini Mustafa Alabora yaptı. Bu benim için büyük bir anı ve aynı zamanda okul oldu. Abarttığımı düşünmeyin. Öyle biri gelir ki, yıllar sürebilecek eğitimi birkaç saatte veriverir. Tam da böyle zamanlar geçirdik Onunla. Doğru zamanda doğru hamlelerle kılçıklarından temizlenmiş bir oyun aktı sahnede…
Bu oyun gerçek bir hikâyeden esinlenilerek yazıldı. Birçok kaynakla görüşüp onaylarını aldıktan sonra yazdığım hikâyeyi oyuna çevirdim. Atatürk bundan yıllar önce yani 1932’de Şile’yi ziyaret eder. 1932’nin Şile’si, bir zaman kıtlık da görmüş yokluk da ama genciyle yaşlısıyla ayakta kalmayı, ellerinde kalanı bugüne taşımayı da bilmiş kadim bir kasaba. Bugüne gelen şeylerden biriyse; Gazi Sofrası adlı motif olmuş.
Hikâyesine sadık kalınarak yazılan oyunda bu motifin doğuşu işleniyor. Şile ağzının baskın olduğu eserin başköşesinde yerli halkın şakşakı dediği el dokuma tezgâhı da var. O dönem kadınının “çilesi” diyebileceğimiz bu ince iş ne saçlar ağarttı, nice gözyaşlarına şahitlik etti. Kadınlar tezgâhlarda günlerce Şile Bezi dokurdu tüccara satmak için. Bazen çeyizine, bazense hediyelik… Çile çile yumaklar metrelerce beze dönüşürken kadınlar yaşlanır, bebeklerse annelerinin boylarına yetişirdi.
Başrolde Hatice (Elif Soyarslan) var… Oyunu ayakta tutan Elif’i buradan da alkışlamak istiyorum. Yükü ağırdı… Eşi ve oğluyla sık sık çatışma yaşayan Hatice’nin bir de durmadan kapısını çalan komşusu Fatma (Sezen Demirkol) var. Sezen’e de kocaman bir alkış. Elinde tabak durmadan Hatice’yi yoklar Fatma, içeri girdiğinde ilk işi eşyaların tozunu parmaklayıp, gücü yettiğince laf sokmak. Hatice de altta kalmaz tabii. Elif’in kocası balıkçı, Fatma’nın kocası ise kömürcüdür. Oyunda anlatıcı da vardır ve gerekli yererde tarihsel detaylar verir. Hatice’nin bir de oğlu vardır. Akıllı ve “babası kılıklı” bu sevimli oğlan (Mehmet Kürşat Gül) bir gün eve koşarak, nefes nefese gelir “paşa geldi, gazi paşa geldi!”. Mehmet’e de buradan kocaman teşekkürler, derslerinden arta kalan zamanda bizleri yalnız bırakmadı.
Ve işte evin ve mahallelinin telaşa düştüğü o an! Dakikalar sonra telaş, yerini yaratıma bırakır. Kalabalık bir an dağılır ve Hatice kendiyle baş başa kalır, düşünmeye başlar. Öyle ya koskoca paşaya çıplak tepsiyle kahve mi tutulurdu?
Hemen kasnağa Şile bezini gerer ve işlemeye koyulur. İşler… İşler. Yepyeni bir motif çıkartır. Adını da Gazi Sofrası koyar… Ve Mustafa Kemal Paşaya bu motifin işlendiği bezin örtülü olduğu tepsiyle kahve ikram edilir. O gün bu gündür Gazi Sofrası işlenir. Bir motif, bir hikâye… Ve oyunun ardından kulağıma gelen fısıltılardan biri; “ben de çok işlediydim bu motifi”.
Bu güzel oyunun hayata geçmesine vesile olan ve oyunda küçük bir rol de alan Şile Belediye Başkanı Özgür Kabadayı’ya ve nezdinde emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimle.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.